KalDer Türkiye Kalite Derneği Bursa Şubesi
E-Bülten

Toplam Kalite Bir Yaşam Biçimidir

2024
Sayı:263

Ürün Ömrünü Arttırarak Çevreye Nasıl Katkı Sağlarız?
 
Yaşadığımız yüzyılda sanayinin, teknoloji ile birlikte büyük atılımlar yaparak son sürat ilerleyişine şahit oluyoruz. 

Peki daha hızlı üretim, daha verimli üretim, daha az maliyet hedeflerken acaba daha çevreci üretim adına neler yapıyoruz?

Üretmek için kaynaklarımız hiç tükenmeyecekmiş gibi tüketiyoruz. Bu yaklaşımın bir sonucu olarak, son 50 yılda tükettiğimiz kaynaklar, önceki tüm tarihlerden daha fazla gerçekleşti. 

Doğadan aldıklarımızı yüzyıllarca kaybolmayacak ve doğal döngüye zarar verecek formlarda değiştirerek tekrar doğaya veriyoruz. Buzulların erimesi, seller, toprak kaymaları, solunan havanın kirlenmesi, suların kirlenmesi, hastalıklar ve kıtlıklar da doğaya verilen zararın sonucu olarak ortaya çıkıyor. 
İnsanlar, kendi elleriyle bozulmasına yol açtığı doğal çevrimin sonuçlarını da en ağır şekilde kendileri yaşıyor.

Bir ürünü üretmeden önce, doğaya nasıl geri döneceğini düşünmeliyiz.
Ürünü çevreye en az zarar verecek üretim şartlarında, en az kaynakları tüketerek ürettik. Peki ya sonra? 
İşte bu noktada doğal çevreyi yani aslında bir bakıma dünyayı ilgilendiren önemli bir soru ön plana çıkıyor; 

“Bu ürün, kullanım ömrünü bitirince doğaya nasıl dönecek?”

SEGER olarak, henüz ürünlerimizin tasarım aşamasında üretim-nakliye-kullanım kaynaklı karbon salınımlarını kontrol etmeyi, kaynakları en verimli şekilde kullanmayı, oluşacak atıkları nasıl azaltacağımızı, atıkların yeniden kullanımı - geri dönüşümü -  geri kazanımı gibi yollar ile doğal kaynak kullanımını azaltarak nasıl çevreci ürünler üreteceğimizi tasarlıyoruz. Bunu yaşadığımız dünyaya karşı bir sorumluluk olarak kabul ediyoruz.
  
Ama bunlara ek olarak unutmamamız gereken bir konu daha var: 
O ürünü ne kadar uzun süre verimli bir şekilde kullanırsak, 
doğadan eksilttiklerinin yerine konulması için de doğaya o kadar zaman tanımış olacağız.


40 Yıllık Tecrübe İle 40 Kat Uzun Ömürlü Elektronik Korna

Sadece üretim, nakliye, tüketim, nihai bertaraf gibi aşamalarda çevreye duyarlı olmanın yeterli olmayacağı bilinci ile bir adım öteye gittik ve kullanım ömrünü artırarak “ELEKTRONİK KORNA”yı geliştirdik.

68E & 51E Elektronik Kornalar, elektromanyetik kornalara oranla yaklaşık 40 kat daha fazla ömre sahip olma özelliği ile öne çıkıyor.  Avrupa’nın elektromanyetik korna ile ilgili olan ECE R-28 ve EEC70/388 regülasyon ve normlarına göre, laboratuvar şartlarında herhangi bir elektromanyetik kornadan beklenen ömür dayanımı, 1 çevrim = 1sn. çalışma + 4sn. susma olarak hesaplandığında 50.000 çevrimdir. Elektronik kornada ise bu ömür değeri laboratuvar ortamında 2.000.000 çevrimlere kadar çıkabiliyor. 

SEGER ailesi olarak kornalarımızı tüm çevre normlarına uygun, en az karbon salımı yaratacak şekilde, herhangi bir yasaklı ya da kısıtlı malzeme kullanmaksızın üretiyoruz. Elektronik korna ile ürün ömrünü mevcut ürünlere kıyasla 40 kat arttırarak; kornanın, çevre döngüsünde daha uzun süre “ürün” olarak yer almasını ve daha geç sürede nihai atığın oluşmasını hedefliyoruz. 

Sürdürülebilir bir yaşam için “ÖNCE İNSAN VE ÇEVRE” bilinciyle çıktığımız bu yolculukta “Sürdürülebilirlik İlkeleri”ne uyum ile attığımız her adımın daha kalıcı olması için çalışıyoruz.

Yaşadığımız dünyaya karşı sorumluluğumuz çerçevesinde gerek insan, gerekse çevre için ses vermenin birçok firmanın farklı seslerine de yol gösterici olacağını umuyoruz.

“Yolların Sesi” olarak; daha uzun süre, daha insancıl, daha çevreci yaklaşımlarla yola devam edeceğiz…

Sezin Halaç
Çevre Mühendisi - İSG Uzmanı 
SEGER A.Ş. Entegre Sistem Sorumlusu
KalDer Bursa Şubesi 
Çevre ve İş Güvenliğinde Kalite Uzmanlık Grubu Üyesi


--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

BTA Mesleki Eğitimi Sosyal Sorumluluk Olarak Görüyor Türkiye’ye Değer Katıyor

Türkiye’nin en büyük ve en yüksek kaliteli galvanizli çelik üreticisi Borçelik’in, çelik sektöründe iyi eğitilmiş, nitelikli ve gelişen teknolojilere paralel bir şekilde bilgisini sürekli güncelleyen insan kaynaklarına duyulan ihtiyaç doğrultusunda, 2014 yılında Borçelik Teknik Akademi’yi (BTA) hayata geçirdi. Kuruluşundan bugüne Türkiye’nin en önemli mesleki eğitim kurumlarından biri haline gelen BTA, parlak bir geleceğin ancak eğitimle mümkün olacağı bilinciyle çalışmalarını hız kesmeden sürdürüyor.

Genç insanların meslek edinmesini ve meslek sahibi kişilerin uzmanlık alanlarında gelişimlerini desteklemeyi kendi üzerine düşen bir sorumluluk olarak gören BTA, 2020 yılında Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) ve Türkiye Akreditasyon Kurumu (TURKAK) tarafından yetkilendirilmiş belgelendirme kuruluşu oldu. Kurum bugün 4 sektörde, 17 ulusal yeterlilikte ve 35 yeterlilik birimde sınav ve belgelendirme gerçekleştiriyor. Çeyrek asrı aşan Borçelik tecrübesi ve uzmanlığı ile metal, makine, ulaştırma, lojistik ve haberleşme, kimya, petrol, lastik ve plastik sektör ve iş kollarında Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) tarafından yetki kapsamındaki ulusal yeterliliklere göre sınav ve belgelendirme faaliyetlerini yürütüyor. Öte yandan iş ortaklarına mesleki yeterlilik ihtiyaçlarının doğru tespiti konusunda danışmanlık yapıyor, belge alması gereken adayların sınavlarını gerçekleştirip mesleki yeterlilik belgelerini veriyor.

BTA hakkında daha fazla bilgi http://www.borcelikteknikakademi.com/ adresinden alınabiliyor.

 


Emre Bülbül
Borçelik Teknik Akademi ve Kalite Yönetim Sistemleri Müdürü
KalDer Bursa Şubesi 
Eğitimde Kalite Uzmanlık Grubu Üyesi 


--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Pandemide Aile İçi İletişim

Ülkemiz insanları, bütün dünya ile iki yıla yakın bir süredir COVİD-19 Pandemisi ile mücadele etmektedir. COVİD-19 Pandemisinde enfeksiyonun ve yayılımın önüne geçmek için sosyal izolasyon uygulanmıştır. Maalesef bu süreçte birçok ülkenin ekonomik, sosyal ve psikolojik açıdan derin yaralar aldığı bilinmektedir.

Toplumların en küçük birimi bilindiği gibi ailedir. Yapılan araştırmalar, COVİD-19 Pandemisi sürecinde toplumun en küçük yapı taşı olan aileler bazında aile içi iletişiminin sarsıldığını, aile içi şiddetin arttığını belirtmektedir.

Çin’in emniyet teşkilatı Pandemi sürecinde sosyal izolasyona bağlı aile içi şiddetin üç kat arttığını belirlemiştir. Benzer şekilde İtalya, Fransa, İspanya ve Brezilya’da zorunlu ev karantina uygulanması ile aile içi şiddet vakalarında artış saptanmıştır. Aile içi şiddet için acil yardım hattına yapılan çağrılar İspanya’da %20, İngiltere %25, Kolombiya'da %91, Meksika'da %60, Avustralya'da %40, Kıbrıs'ta %30 ve Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) %20 artış göstermiştir. Bazı ülkeler aile içi şiddetin kaçınılmaz sonucu olan kadın cinayetlerinin de bu süreçte arttığını bildirmiştir.

COVİD-19 sürecinde aile içi iletişim problemleri ve aile içi şiddet tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de artış göstermiştir. Sosyo-politika Saha Araştırmaları Merkezinin 3-8 Nisan tarihleri arasında 28 ilde 1873 kadınla yaptığı anket sonucunda karantina sürecindeki kadına yönelik şiddetin %27,8 oranında olduğu; %23,7’si psikolojik, %10,3’ü ekonomik, %4,3’ü dijital, %1,7’si fiziksel, %1,4’ü cinsel, %1,1’i ısrarlı takip şeklindedir. Görüldüğü gibi COVİD-19 Pandemisi aile içi iletişimi olumsuz etkilediği gibi aile içi şiddeti, kadına yönelik şiddeti artırmıştır.

COVİD-19 Pandemisinde sosyal izolasyon sebebi ile aile içi iletişimi olumsuz etkileyen başka birçok faktör devreye girmiştir. Bu süreç eğitim-öğretimin uzaktan yapılmasını gerektirmiştir. Uzaktan eğitimin aile içi iletişimi yine olumsuz etkilediği gözlemlenmiştir. Çocukların online eğitime uyum sağlayamamaları, ebeveynlerin yüklerini artırmıştır. Çok çocuklu ailelerin olanaklarının kısıtlı olması yine süreci olumsuz etkileyen yine ayrı faktörlerdendir. COVİD-19 Pandemisi sebebi ile uygulanan sosyal izolasyon birçok işletmeyi olumsuz etkilemiştir. Bu durumun sonucu yine aile bazında incelendiğinde, ekonomik sarsıntıların aile içi iletişimi olumsuz etkilediği gözlemlenmiştir.

Kısaca belirtmek gerekirse iletişim, hayatımız boyunca hep bizlerle olan ve bizler için hava kadar hayati önemi olan bir ihtiyaçtır. İnsanlar arasında bireysel farklılıklar vardır. Herkesin dünyayı algılayış şekli farklılıklar içerir ve herkesin bir olaya bakış açısı ve yaptığı yorum farklıdır. Bu sebepten ötürü de herkesin iletişim şekli de farklıdır. İletişim toplumdan topluma kültürel yapılara göre de değişiklik gösterir. Bir kelime birden fazla farklı farklı anlamlar da algılanabilir. İletişim sadece sözlü olarak kurulmadığı için bu süreçte yaşanan olumsuz olaylar beden diline de yansımıştır. Sağlıklı iletişim sözlü, sözsüz ve beden dilini de kapsayarak gerçekleşebilir. Bir kelime beden dilindeki ifadesi ile birçok anlama gelebilmektedir. Bu yüzdendir ki COVİD-19 Pandemisinde yaşanan olumsuz olaylar aile içi iletişime olumsuz yansıma olarak geri dönmüştür.

Hepimizin sosyal çevrede sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürdürmek için iletişim kurmaya ihtiyacı vardır. Ayrıca ruhsal ve bedensel ihtiyaçları gidermek için de iletişimin oldukça gerekli olduğu bilinmektedir. COVİD-19 Pandemisi sürecinde yaşanan sosyal izolasyon, yaşanan kayıplar, ekonomik sarsıntılar, eğitim ve öğretimin online olarak devam etmesi gibi birçok faktör aile içi iletişimi bozduğu görülmüştür. 

Yazdığım yazıyı sabırla okuyan okurlarıma birkaç tavsiye vererek yazımı bitirmek isterim.
Bir kelime, örneğin elma dediğimde hepimizin zihninde farklı renkte ya da cinste elma canlanır. İletişim aktif dinleme ve anlama gerektiren bir süreci kapsar. Aile içinde her birey kendi adına kendini net ve anlaşılır olarak ifade etmeye çalışırsa iletişim kazalarının önüne geçilmiş olur. Ayrıca karşımızdaki kişi çocuğumuz ya da partnerimiz olarak bir şey anlatmaya çalışırken kendi zihnimizdeki elmaya değil onun anlatmaya çalıştığı elmayı anlamaya odaklanırsak yine iletişimi sağlıklı bir şekilde kurabilmiş oluruz. İletişim kurarken beden dilimizin ne kadar önemli olduğunu da hatırlayıp onu da olumlu bir şekilde sürece dahil edersek yine iletişimimizi sağlıklı bir şekilde kurabilmiş oluruz.

Herkese sağlıklı günler dilerim.

Gülsün İcik Yılmaz
Aile Danışmanı & Psikolojik Danışman
KalDer Bursa Şubesi
Sağlıkta Kalite Uzmanlık Grubu Üyesi

Geri